Ne güzel hikayeler anlatılırdı akşam olunca köy odalarında , hele ocakta pişen çaydan yudumlamaya, sabah erkenden kalkıp da o yaptıkları mis gibi kokan ekmeklerine hasret kaldığım güzel köyüm merhaba…Çeşme başlarında birbirine bakıp hasret çeken gözlere, ellerine kına yakan Emine teyzeme, düğünlerde halay başı çeken Hasan emmime merhaba…
İlkbahar gelince yeşile bürünen dağlarına, cıvıl cıvıl ötüşen kuşlarına, ağılların önünde oynaşan kuzularına, merhaba..Elma bahçesinden elma çalan Mehmet’ime, gürül gürül akan ırmağında yün yıkamaya giden Fadime halama merhaba…Kuşkayasında açan navruz çiçeklerine, koyunun kuzunun eksik olmadığı kumlu yol merasına, kadınların kızların madımak toplamak için gittiği sekisine, yemliklerin boy gösterdiği özüne merhaba..Mis gibi kokan yemyeşil ormanlarına, bahçacuktan bakınca inci gerdan gibi görünen güzelliğine, akan ırmaklarında çimmeye giden çocuklarına merhaba….Dağlarında ,ovalarında dolaştığım, terleyince bir tas ayranını içtiğim, yorulunca ağaçlarına yaslandığım güzel köyüm merhaba…..
Düğünlerinde her ne kadar eski adet ve görenekler kaybolmaya yüz tutmuş ise de; günümüzde kına yakma da kına kaçırma, damadı kaçırma, damada ceza verme,gelinin ayakkabısını kaçırma,sandığa oturma,kapı kilitleme gibi adetler hale mevcuttur.